Ana SayfaMagazinSanata Adanmış Bir Yolculuk!

Sanata Adanmış Bir Yolculuk!

Ankara Life Dergisinin bu ay ki konuğu bir sanat emekçisi: Aysem Sunal…

“En büyük hedefim, genç yeteneklerin erken yaşta keşfedilerek uluslararası standartlarda yetiştirilebilecekleri sürdürülebilir bir sistem kurmak.”

Ankara Life Dergisinin bu ayki konuğu, sahne tozunu çocuk yaşta yüreğine sindirmiş, başarılarıyla adını uluslararası arenaya yazdırmış bir sanat emekçisi: Aysem Sunal. Bale onun için yalnızca bir meslek değil, kuşaktan kuşağa aktarılan bir yaşam biçimi. Belçika Kraliyet Balesi’nden Fransa sahnelerine uzanan yolculuğunda, “Bir Türk kızı geldi ve sahne artık onundur” manşetlerine konu olan Sunal, şimdi Türkiye’de genç yetenekler için bir sistem kuruyor; hem üretiyor, hem yön veriyor, hem de sanatıyla ilham oluyor. Dönüşü sadece coğrafi değil, bir sanat manifestosu niteliğinde. Keyifli geçen röportajımız sizlerle, iyi okumalar dileriz.

blank

Röportaj: Hatice Şeyma Basut

Bale sizin için bir meslekten öte, kuşaktan kuşağa aktarılan bir yaşam biçimi gibi görünüyor. Bu yolculukta sizi en çok etkileyen dönüm noktası neydi?

Gerçekten de bale, benim için yalnızca bir meslek değil, kuşaktan kuşağa aktarılan bir yaşam biçimi, adeta bir ifade dili. Ailem de bale sanatına gönül vermiş olduğu için, dünyaya ilk adımımı attığım andan itibaren bu disiplinin içinde büyüdüm. Sanatla iç içe bir çocukluk geçirmem, bedenimle anlatabileceğim bambaşka bir dünyanın mümkün olduğunu çok erken yaşta fark etmemi sağladı. Beni en çok etkileyen dönüm noktası ise, genç yaşta Belçika Kraliyet Balesi’ne kabul edilmemdi. Ancak daha derin bir iz bırakan an, Fransa’da gerçekleştirdiğim ilk Giselle temsili sonrası “Başdansçı” (prima balerina) ünvanını almam ve basının “Bir Türk kızı geldi ve sahne artık onundur” başlığıyla beni onurlandırması oldu. Uluslararası bir sahnede yer almak, yalnızca teknik anlamda değil, sanata ve kendime bakışımı da kökten değiştirdi. O dönemde hem kim olduğumu yeniden keşfettim hem de bale sanatının ne kadar evrensel bir dil olduğunu derinden kavradım. Bu farkındalık, sanatıma yön veren en temel yapı taşı oldu.

blank

Belçika Kraliyet Balesi’nde edindiğiniz yıllara dayanan deneyimden sonra Türkiye’ye dönme kararı nasıl doğdu? Bu dönüş sizin için sadece coğrafi mi, yoksa sanatsal anlamda da bir yeni başlangıç mıydı?
Türkiye’ye dönüşüm, benim için yalnızca bir coğrafya değişikliği değil, aynı zamanda derin bir içsel çağrının yanıtıydı. Yurt dışında edindiğim yıllara dayanan deneyimi, doğup büyüdüğüm topraklarda anlamlandırma ve paylaşma arzusu taşıyordum. Türkiye’de sanatsal altyapı her geçen gün gelişiyor; ancak hâlâ güçlü bir vizyona ve sürdürülebilir bir istikrara ihtiyaç duyuluyor. Bu dönüş, benim için hem bir sorumluluktu hem de büyük bir fırsattı. Burada yalnızca dans etmeyi değil; üretmeyi, yön vermeyi ve ilham kaynağı olmayı hedefliyordum. Kendi adıma bu kararı, sanatsal bir yenilenmenin başlangıcı olarak görüyorum.

Şu an başkoreograf olarak sadece sahne değil, aynı zamanda organizasyonun da mutfağındasınız. Sanat üretimiyle idarecilik arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Bu gerçekten hassas ve sürekli dikkat gerektiren bir denge. Sanat üretimi; tutku, sezgi ve ilhamla ilerlerken, idarecilik daha çok planlama, yönetim becerisi ve sabır gerektiriyor. Zaman zaman bu iki alanın çatıştığı anlar olsa da, aslında birbirini besleyen tarafları da var. Bir başkoreograf olarak sahneye neyin taşınması gerektiğini biliyor olmak, idari tarafta doğru kaynak planlaması ve stratejik kararlar almamı kolaylaştırıyor. Bu çift yönlü bakış açısı, sanatsal vizyonla organizasyonel yapıyı uyumlu hale getirmeme yardımcı oluyor. Ekibimle kurduğum güvene dayalı, açık iletişim sayesinde görev paylaşımını şeffaf ve sürdürülebilir kılıyoruz. Buradaki en önemli önceliğim ise, sanatın özünden ve ruhundan kopmadan sistemi sağlıklı bir şekilde ayakta tutmak.

blank

Türkiye’de bale sanatının geleceğine dair nasıl bir vizyon taşıyorsunuz? Özellikle genç yetenekler ve sanatın sürdürülebilirliği açısından ne gibi hedefleriniz var?
Bale, büyük bir disiplin gerektiren ama aynı zamanda ruhu besleyen, derinlikli bir sanat dalı. Türkiye’de bu alanda ciddi bir potansiyel olduğunu görüyorum; ancak bu potansiyelin tam anlamıyla ortaya çıkabilmesi için uzun vadeli yatırımlara, eğitimde istikrara ve sahne olanaklarının çeşitlendirilmesine ihtiyaç var. Benim en büyük hedefim, genç yeteneklerin erken yaşta keşfedilerek uluslararası standartlarda yetiştirilebilecekleri sürdürülebilir bir sistem kurmak. Çünkü sanatın geleceği, yalnızca bugünü değil, gelecek nesillerin bu kültürü benimseyip yaşatmasıyla güvence altına alınabilir. Bu doğrultuda eğitim, erişilebilirlik ve sürekli üretim, önceliklerimin başında geliyor. Uzun vadede ise yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da karşılık bulan, köklü ve kalıcı bir bale kültürü oluşturmayı hedefliyorum.

 

 

 

1 sayfa olacak

 

 

RELATED ARTICLES
- Advertisment -
Google search engine

Most Popular

Recent Comments